Romanda Adı
Geçen Kahramanlar
Ahmet Cemil :
Romanın baş kahramanı
İkbal : Ahmet
Cemil’in kızkardeşi
Sabiha Hanım :
Ahmet Cemil’in annesi
Seher : Evin
hizmetçisi
Vehbi Bey :
İkbal’in kocası
Tevfik Bey :
Vehbi Bey’in babası
Hüseyin Nazmi
: Ahmet Cemil’in çocukluk arkadaşı, yazar
Lamia :
Hüseyin Nazmi’nin kızkardeşi
Ahmet Şevki
Bey : Gazete yönetim memuru
Ali Şekip :
Gazete başyazarı
Hüseyin Baha
Efendi : Gazete de imtiyaz sahibi
Sait : Gazete
de çalışan yazar
Saib : Gazete
de çalışan diğer yazar
Raci : Gazete
de düzeltme işi yapan yazar
Nedim :
Raci’nin oğlu
MAİ ve SİYAH
Mir’-at-ı Şuun
gazetesinin 10. yılı için yazı kuruluna verilen şölene, gazete yazarı yedi
arkadaş katılır. Bunlar Ahmet Cemil, Sait, Raci, Hüseyin Baha, Ahmet Şevki,
Saib ve Ali Şekip’den başkası değildir. Ahmet Cemil çocukluk arkadaşı Hüseyin
Nazmi (Gencine-i Edep başyazarı) hakkında yapılan olumsuz eleştirileri kabul
etmeyip, arkadaşlarının şiirlerinin yeni bir akıma öncülük ettiğini savunur.
Raci başta olmak üzere, şiirdeki bu yenilikler hiç kimse tarafından kabul
görmez.
Şölen bitipte
herkes dağıldığın da Ahmet Cemil, Tepebaşı’nda Haliç’e bakan bir ağacın
altında, mavi bir gökyüzü altın da mavi düşlere dalar. Düşlerin de çok ünlü bir
şair olmak, bir gazete veya basımevi sahibi olmak, mutlu bir evlilik ve daha
neler neler...
Bir yıldan
beri basın dünyasının içinde olan Ahmet Cemil, bu camianın bir çok çirkefliğini
gören ancak herkes tarafından sevilen bir insandır. Raci hiçbir şey olmamak
üzere dünyaya gelen, ancak her şey olmaya çalışan, (özelliklede şair olamaya
çalışan) kıskanç ve kin dolu biridir.
Baş yazar Ali
Şekip alçak gönüllü, az konuşan, bilgili bir insandır.
Sait’in
kendine özgü bir karakteri olmayıp, başkalarını taklit ederken, Saib gözü
kulağı her yerde her şeyden haberdar, zayıf kuru bir çocuktur.
Yönetim memuru
Ahmet Şevki Efendi ve İmtiyaz sahibi Hüseyin Baha Efendi temiz yürekli, ortalık
karıştırmayan insanlardır.
Ahmet Cemil on
dört yaşındayken, dava vekili olan babasının biriktirdiği üç beş kuruşla
Süleymaniye’de aldığı evde annesi, kız kardeşi İkbal ve hizmetçileri Seher’le
mutludurlar. O vakit yatılı okuyan Ahmet Cemil’in okulu bitirmesine bir yıl
vardır.
Okuldaki en
samimi arkadaşı olan Hüseyin Nazmi ile sürekli şiirler okur, tercümeler
yaparlar. Hüseyin Nazmi varlıklı bir ailenin çocuğudur.
Babasının
vefatından sonra evin geçimini üstlenmek zorunda kalan Ahmet Cemil önce
kitabevlerine çeviri yapar ancak eline fazla para geçmez.
Mir’at-ı Şuun
gazetesinde bir romanın tefrika edileceği haberini alan Ahmet Cemil, gazeteye
başvurur ve bir hafta içinde bir romanı çevirmesi istenir. Gazeteye girişi
böyle başlar.
Son sınıfta
olan Ahmet Cemil, okul dönüşü sabahlara kadar çeviri yapar, derslerini ihmal
eder ve gitgide zayıflar. Üstelik arkadaşı Hüseyin Nazmi ile de pek
görüşmezler. Biri gündüzlü, diğeri yatılıdır.
Ahmet Cemil
bir gün bir basımevi kuracağı ve önemli bir şair olacağı hayalleriyle durmadan
çalışır. Üstelik haftada üç gece altı yaşlarında bir çocuğa evinden uzak bir
mesafede, ders vermeye başlar.
Tüm bu şartlar
altında diplomasını almayı da başarır.
Şölenin
verildiği gecenin sabahı Ahmet Cemil gazeteye gittiğinde, Raci’nin oğlu ve
karısını görür. Raci uzun zamandır sabaha karşı evine sarhoş gelmekte, başka
kadınlara takılmaktadır. Kadın çocuğunun geleceğinden endişe etmektedir.
Gazeteye gelen
Sait’le Saib, Raci’yi bir gece önce bir Alman şarkıcı kadınla gördüklerini
söylerler. Bunun üzerine Ahmet Cemil ve Ahmet Şevki oraya gitmeye karar
verirler.
O gün işini
erken bitiren Ahmet Cemil, Hüseyin Nazmi’ye gider. Kapıda onu küçük kız kardeşi
Lamia karşılar. Arkadaşı hakkında yapılan haksız eleştirilerden bahseder ancak
Hüseyin Nazmi bunlara pek kulak asmaz.
Ahmet Cemil’in
en büyük hayali insanlığın hayatını anlatan, yeniliklerle dolu bir şiir
yazmaktır. Öyle ki bir gülümsemeyle başlasın, bir damla göz yaşıyla sona ersin.
Ahmet Cemil’in
şiirde olmasını istediği şudur:
Örneğin
hüzünlü bir parça; Faülün, faülün, faülün ölçüsüyle giderken, mefailiün,
failatün, mefailün, failün ölçüsüyle bir duygusallık coşması, sonra;
müstef’ilün, müstef’ilün ile bir durgunluk, daha sonra bir ıstırap hıçkırığı
gibi tek bir ulün..... tıpkı bir müzik gibi.
Onun istediği
tek düze bir anlatım değil, serbest kafiyeli ama birbirine uygun ve ahenkli bir
şiir yazmaktır.
Hüseyin Nazmi,
şiirini bitirdiğinde Ahmet Cemil için evinde bir şölen vereceğini söyler. Daha
sonra Lamia’nın çaldığı piyanonun sesleri gelir ve onu dinlemeye giderler.
Ahmet Cemil
Lamia’yı dinlerken onun bir kız oluşunu, büyüdüğünü hayal eder ve kendisinin
karşısına çıkacak kızın kim olacağını düşünür. Küçük konser bitince Ahmet Cemil
evden ayrılır.
Ertesi gün,
akşamüstü Ahmet Şevki Efendi, onbeş yıldır hiç uğramadığı Beyoğlu’na gitmek
istediğini söyler Ahmet Cemil’e. Hem de Raci’yi görebilmek için bir fırsattır
bu. Raci’yi hiç sevmeyen bu iki dost, karısına ve oğluna üzülmektedirler.
Dolaşırken
Raci’yi bir eğlence yerine giderken görürler. Onlarda içeri girerler. Burası
Almanya’dan, Romanya’dan, Avusturya’dan geçinmek için gelen kadınların
çalıştığı, müzikli bir yerdir.
Raci burada
şarkıcılık yapan bir Alman kadına deliler gibi aşıktır. Ancak kadından hiç yüz
bulamaz, üzüntüden kendini içkiye verir. Raci’nin bu durumu onları çok üzer ve
oradan ayrılırlar.
Raci’nin oğlu
Nedim artık gazetede çalışmaktadır. Raci’den başka herkes çocuğa güleryüz
gösterir.
Mayıs
başlarında bir Cuma günü, Ahmet Şevki Efendi, Ahmet Cemil’le konuşmak ister.
Konu kızkardeşi İkbal’le ilgilidir. Basımevi sahibi Tevfik Efendi’nin, oğlu
Vehbi Bey’i evlendirmek istediğini, uygun bir kız olup olmadığını, kendisinin
de Ahmet Cemil’in kızkardeşi İkbal’i tavsiye ettiğini söyler.
Ahmet Cemil
bir yandan evde yabancı bir insanın yaşamasından duyacağı rahatsızlıkları
düşünürken, bir yandan da kızkardeşinin bu varlıklı insanla evlenerek hayatını
kurtaracağını düşünür.
İkbal’e
görücülüğe gidilir, beğenilir, ardından da istenir. Kısa süre içinde düğün
yapılır. Ahmet Cemil ilk bir hafta hiç eve uğramaz, arkadaşı Hüseyin Nazmi’de
kalır. Bir hafta sonra bir akşam yemeğinde aileye katılan Ahmet Cemil, bu evde
kendini bir yabancı gibi hisseder ve artık haftada dört gece ders vermeye
gider, eve geç vakit gelip, sabah erkenden çıkar.
İki ay kadar
sonra, bir sabah annesi Sabiha Hanım gelir ve ikbal’in gizli gizli ağladığını,
mutsuz olduğunu söyler. Ahmet Cemil kızkardeşinin ağzından birşeyler almak
ister ama İkbal hiçbirşey belli etmemeye, mutlu görünmeye çalışır.
Aynı gün
basımevine gittiğinde, Vehbi Bey’in babası Tevfik Bey’in on altı yaşında bir
kızla evlendiğini duyar ve çok şaşırır.
O yılın kışı
Ahmet Cemil’in dayanma gücünü tüketen bir sefillik dönemi olur. Bir yandan
basımevindeki iş hayatı, bir yandan artık yetişemez olduğu ders vermeler ve
evde bir türlü ısınamadığı eniştesi Vehbi Bey. Üstelik bütün gücüyle artık
bitirip yayınlatmak istediği şiiri bütün vaktini alır. Nihayet bir haftalık
ayıklamadan sonra artık şiiri küçük bir defter halini alır. Sonunda
rahatlamıştır.
Şiirini en
yakın arkadaşı Hüseyin Nazmi’ye okumak üzere yola çıkar. Yolda bir yıldır hiç
görmediği Lamia’ya rastlar. Lamia artık bir genç kız olmuştur. Ona şiirinden
bahseder. Yıllardan beri içinde tutuşan özlemlerin, tutkunun, sevginin gerçek
sahibini arayan Ahmet Cemil, bu kişinin Lamia olduğunu fark eder ve ona
delicesine sevdalanır.
Bir gece
herkes yatmak üzere odasına çekilmek üzereyken kapı çalar ve Vehbi Bey’in
babası Tevfik Bey’in felç olduğu haberi gelir.
Vehbi Bey daha
ertesi sabah, basımevi yönetimine el koyar, hesapları sorar ve çalışanlara
çirkin davranışlarda bulunur. Herkesi derin bir kaygı alır.
Akşam
basımevine uğrayan Hüseyin Nazmi,Ahmet Cemil’i alarak evine götürür. Yolda
basımevin de olanları anlatan Ahmet Cemil, bir taraftan da Lamia’yı görebilme
umudu içindedir. Hüseyin Nazmi, arkadaşının şiir kitabını okuma törenini bir ay
sonra yapacağı haberini alır.
Ertesi sabah
basımevine girdiğinde, Raci’nin perişan halde olduğu haberini alır Nedim’den.
Sevdiği Alman kadından yüz bulamayan Raci, iyice kendini içkiye vermiştir.
Üstelik ciğerleri sökülürcesine öksürmekte ve günden güne erimektedir.
Vehbi Bey
tarafından yönetimden çıkarılması düşünülen Ali Şekip, eniştesinden gelecek bir
miktar parayla bir kağıtçı dükkanı açmak için girişimlere başlamıştır bile.
Artık istenmediği yerde kalmak istemez.
Sıra Hüseyin
Baha Efendi’dedir. Vehbi Bey onu da bir aylığa bağlayarak yönetimi tümden Ahmet
Cemil’in idaresine bırakıp, boş yere çalışanlara para ödememeyi düşünür.
Sıra gazete
müdürü Hüseyin Baha Efendi’dedir. Vehbi Bey’e göre, Ahmet Cemil, Sait ve Saib gazeteyi
pekala yönetebilir, kendisi de memurluğa devam edebilirdi. Ancak kafasın da
daha başka planlar vardır.
Vehbi Bey bir
gün Ahmet Cemil’e, evini ipoteğe vererek kendisiyle ortak olmasını, basımevine
bir taş makinesi ve benzinle çalışan bir makine alınarak daha çok
kazanabileceklerini, her ay 25 lira ödeyerek evin borcunu ödeyebileceklerini
söyler. Çaresiz Vehbi Bey kabul eder. Alınan yeni makineyle gerçekten iyi
kazanç sağlanır ve geceleri üç arkadaş Sait, Saib ve Ahmet Cemil sırayla
gazetede kalır, orada yer içerler.
Artık kitabını
tamamlayan Ahmet Cemil, arkadaşı Hüseyin Nazmi’nin Erenköy’deki evinde verdiği
şölene, edebiyat dünyasından birkaç kişiyle katılır. Hüseyin Nazmi’nin açılış
konuşmasından sonra sıra Ahmet Cemil’in kendi şiirini okumasına gelir.
Hasan Latif
Bey, İlhami Efendi, Raci, Süleyman Vahdet Efendi ve Hüseyin Nazmi; Ahmet
Cemil’in okumaya başladığı şiiri, biraz kıskançlık, biraz şaşkınlıkla ve büyük
bir dikkatle dinlemeye koyulurlar. Ahmet Cemil birara Lamia’nın kapıda
belirdiğini görür, o an kanı donar ama belli etmemeye çalışarak okumaya devam
eder.
Okuma
bittikten sonra, herkes Ahmet Cemil’i kutlar ve bahçeye çıkılır. Raci, Ahmet
Cemil’in kendisini eniştesine kovdurttuğunu ima eder. Ahmet Cemil büyük bir
üzüntü duyarak yürürken, Lamia’nın yemek odasına girdiğini görür. Geri dönüp
ona sevgisini açmayı düşünür ancak vazgeçer.
Düşünceler
içinde geçen bir gecenin ardından sabaha karşı uyuyabilen Ahmet Cemil, birden
defterinin olmadığını görür ve yemek odasın da unutulan defter, uşak tarafından
getirilir.
Ertesi gün ev
de İkbal’in ağlama sesini duyan Ahmet Cemil, kardeşinin derdinin ne olduğunu,
bir yıldır süren evliliğin de neden mutsuz olduğunu sorar ama hiçbir cevap
alamaz.
Odasına gelen
annesi Sabiha Hanım, İkbal’in hamile olduğunu, Vehbi Bey’in hizmetçi kız
Seher’i sıkıştırdığını, Lamia’yı sürekli aşşağılayıp dövdüğünü ve haftada
birkaç geceyi yatalak babasının evin de, onun genç karısıyla geçirdiğini
anlatır.
Ahmet Cemil ve
annesi; İkbal’i kurtarmanın bir yolunu düşünmeye başlarlar. Eniştesinden artık
iyice nefret eden Ahmet Cemil, evi kurtarmak için gazete de çalışmaya devam
etmek zorunda olduğunu düşünür. Daha çok çalışacak, evin parasını kurtaracak,
Lamia’yla evlenecek ve kızkardeşini bu adamdan ayırarak, ailece yeniden mutlu
bir hayat sürecekler. Bu düşünceler içinde Lamia aklına gelir Ahmet Cemil’in,
şiir defterini yeniden okumaya başladığın da, en son sayfada Lamia’nın el
yazısını görür. “Tebrik ederim....” Artık Lamia’nın da kendisini sevdiğini ümit
eder.
Sabah
uyandığında, söküklerini tamir etmesi bahanesiyle İkbal’i odasına çağıran Ahmet
Cemil, kızkardeşiyle azda olsa konuşma fırsatı bulur.
Gazeteye
gittiğinde; önceki akşam okuduğu şiir hakkında, hiç de hoş olmayan eleştirilere
arkadaşlarının gülüştüğünü, alay ettiğini görür. Sabah gazetelerde çıkan bu
yazının Raci’ye ait olduğunu anlar.
Ahmet Şevki
Efendi ona, üzülmemesi gerektiğini söylese de, o, bu yazıların herkes
tarafından özellikle Lamia tarafından okunacağı düşüncesiyle kahrolur.
Ahmet Şevki
Efendi şiirin anlaşılamamasının bu kadar önemli olmadığını, önemli olanın kız
kardeşinin sorunu olduğunu söyler. Ahmet Cemil’in basımevinden
ayrılamayacağını, makinaların parasını çıkarana kadar çalışarak evi
kurtarmasını, sonrada İkbal’i kocasından boşattırabileceğini söyler.
Makinaların
başına giden Ahmet Cemil, biraz dizgi düzeltme işleri yaparak avunmaya çalışır.
O sırada Raci’nin çok kötü bir durumda yattığını öğrenir. Artık Onu bir
hastaneye yatırmak gerekir. Her gün biraz daha ölüme yaklaşan Raci, Gureba
Hastanesine yatırılır.
Akşam evde
Vehbi Bey’in, diğer günlere göre daha farklı olduğu gözlenir. Odalarına
çekildiğinde, kızkardeşiyle eniştesi arasında ciddi bir tartışma duyulur. Vehbi
Bey, gazetelerde Ahmet Cemil hakkında çıkan haberlerin gazetenin onuruna
dokunduğunu, bunu İkbal’in ağabeyine söylemesi gerektiğini söyler. İkbal bunu
Ahmet Cemil’e çok zorlanarak söyler. Bu; gazeteden kovulduğu anlamına gelir.
Ertesi gün
gazetede yönetim memuru Ahmet Şevki Efendi, Mir’at-ı Şuun gazetesinde yer alan
bir yazıda, başyazarlığın Ahmet Cemil’den alınarak, daha önce üç dört kez
kovulan Osman Tayyar’a verildiği haberini gösterir.
Ahmet Cemil
makinaları alıp, kiraya vermek ya da bir basımeviyle ortak olmak, kendisinin de
ders vermeye devam edeceğini düşünür ancak beş parasızdır. Üstelik makinaların
borcu kendisine aittir. Evi kurtarmak için çaresiz, Vehbi Beyle çalışmak
zorundadır.
Daha sonraki
günlerde basımevine hiç uğramaz, eve geç gelir, erken çıkar, eniştesiyle yüz
yüze gelmek istemez. Bu durumdan yararlanan Vehbi Bey, evin geçiminin kendisine
yüklendiğini, Ahmet Cemil’in hiçbir işe yaramadığını bahane ederek, içkinin de
dozunu kaçırarak İkbal’i daha fazla haşlar.
Makinaları
vermeyeceğini söyleyen Vehbi Bey, evinde bir asalak besleyemeyeceğini söyleyip,
kızı durmadan döver. Olanlara daha fazla dayanamayan Ahmet Cemil, Vehbi Bey’i
dövmek ister ancak annesi bırakmaz. Eniştesi evden çıkınca İkbal’i görmeye
giderler. İkbal böğrüne yediği tekme ile acılar içinde kıvranmaktadır.
Başka çare
yoktur. Annesinin yüzük ve küpelerini Emniyet Sandığı’na rehine bırakıp, aldığı
paralarla makinaları, dolayısıyla evi kurtarmak zorundadır. Elindeki paralarla
telaşla eve gider. Telaş içinde Ahmet Cemil’i kapıda karşılayan Seher, İkbal’in
durmadan kan kaybettiğini söyler.
Çocuk
düşmüştür. Tekrar doktoru çağırır. İlaçlar alınır. Doktor durumunu pek iyi
görmez. Ateşi bir türlü düşürülemeyen İkbal gitgide kötüleşmekte, ateşler için
de sayıklamaktadır. Bir gece ağabeyini yanına çağırır ve o geceden sonra Ahmet
Cemil kızkardeşini gece gündüz hiç yalnız bırakmaz
Ve bir gece
İkbal, annesi ve Seher’in kolları arasında çırpınmaya başlar. Ahmet Cemil
kardeşini kolları arasına alarak, sımsıkı sarılır ve iki kardeşin kolları son
bir kez buluşur. İkbal, ağabeyinin kolları arasında can verir.
İkbal, derin
bir yas içinde toprağa verilir. Ahmet Cemil eve döndüğünde kızkardeşinin
odasına girip doya doya ağlar. Hayatından yarım yüzyıl geçmiş gibi çökmüş ve
yaşlanmıştır Ahmet Cemil.
Ertesi gün Ali
Şekip’in dükkanına giden Ahmet Cemil orada Ahmet Şevki Efendi’yle de
karşılaşır. Arkadaşları herkesin başından mutlaka bir kere yas geçtiğini, bu
kadar kendisini bırakmaması gerektiğini söyler.
Bu sırada
Raci’nin oğlu Nedim’in gazete sattığını görürler ve Ahmet Cemil hep birlikte
Raci’yi ziyarete gitmelerini ister.
Düşüncelerle
geçen bir yolculuktan sonra, hastaneye varırlar. Raci’yi küçük bir odada,
yatağa büzülmüş, iyice kötüleşmiş bulurlar. Çıkışta doktorlara durumunu
sorduklarında pek umut olmadığını öğrenirler.
Ali Şekip’in
dükkanına tekrar döndüklerinde, Ahmet Cemil, Hüseyin Nazmi tarafından yazılıp,
cama iliştirilmiş bir not bulur. Hüseyin Nazmi, bu büyük felakete üzüldüğünü ve
yasını paylaştığını, kendisine ulaşamadığını, verilecek pek çok haberi olduğunu
söyler.
Ahmet Cemil bu
haberin Lamia ile ilgili olduğunu düşünür. “Lamia’da beni sevdiğini ağabeyine
söyledi ve evlenmek istediğini mi belirtti acaba? ” Bu düşünce ile akşamı zor
eder.
Erenköy’e
arkadaşının köşküne gider ve büyük bir merakla, vereceği haberleri söylemesini
ister. Hüseyin Nazmi, Avrupa’da herhangi bir başkente atanmak üzere olduğunu ve
bu arada Lamia’yı bir subayla evlendireceklerini söyleyerek, bu gencin bir
resmini de gösterir.
Ahmet Cemil’in
bütün hayalleri yıkılmıştır. Keşke daha erken davranıp Lamia’yı kendisine
isteseydi. Ama evlenmek için yeterince kazancı olmadığı için, bunu
yapamamıştır.
Bu yıkımın
ardından, sabah erkenden kardeşinin mezarına gider ve orada kardeşi gibi
kendisinin de umutsuzluğuna ağlar.
Dönüşte
Raci’nin karısıyla karşılaşır. Kadın, oğlu Nedim’in geleceği için, babasından
kalan hisse senetlerini bozdurarak, Raci’nin tedavi masraflarını karşılamak
ister. Ahmet Cemil; kadınların neden bu kadar bağışlayan ve bu kadar yüce
varlıklar olduğunu düşünür. Demek ki; eğer yaşasaydı, İkbal de kocasını
affedecekti.
Babıali
Caddesi’ni çıkarken, uzun zamandır hiç görmediği Vehbi Bey’le karşılaşan Ahmet
Cemil, kendine alaycı bir gülümseme atan Vehbi Bey’in suratına olanca gücüyle,
bütün intikamını alırcasına bir yumruk patlatır.
Artık rahatlamıştır.
Ali Şekip’in dükkanına girer. Orada, Hüseyin Baha Efendiyle, Vehbi Bey’in
kapıştığını öğrenir. Vehbi Bey artık aylığını ödemek istemez. Çünkü gazete
haciz altındadır ve belki de kapatılacaktır. Ahmet Cemil, az önce attığı
yumruğun verdiği memnuniyetle evine döner.
Ahmet Cemil,
babasının ölümünün üzerinden geçen şu beş yılda, çok büyük hayaller peşinde
koşup, en büyük acıları yaşamıştır. Artık Lamia da yoktur, İkbal de.Bir
zamanlar bütün umudunu bağladığı eserini, şiir defterini eline alır. Okumak içinden
gelmez.
Kemiklerini
kırmak istediği bir düşman gibi defteri elinde sıkar ve sayfaları rastgele
yırtarak sobada yakar.
Ne yapması
gerektiğine karar verir. O da çok uzaklara gidecektir, Hüseyin Nazmi gibi.
Birden aklına, bir gün arkadaşlarıyla Taksim Bahçesi’nde ellerine aldıkları
şiir kitabından okudukları bir parça gelir. ”Mezarlığım başka bir hayat
gürültüsünün ve kavgasının mahvolmuş kuvvetleriyle dolu; ama daha ölümlerinin
bir birini izlemesi bitmiş olmadı.”
O zaman yüzüne
son bir umutsuzluk direnişinin dayanma gücü gelir. Diplomasını alır eline.
Bununla vilayetlerden birine gidecektir. Annesine düşüncelerini söyler. Sabiha
Hanım, çaresiz, çok uzaklara gitme fikrini kabul eder.
Sirkeci’den
ayrılacak sandala binmek üzereyken, Hüseyin Nazmi ile karşılaşır. Arkadaşı
Avrupa’ya, kendisi ise herşeyden uzak olmak için; çok uzak ve her tarafı
çöllerle kaplı bir vilayeti seçmiştir.
Bir saat sonra
Loyd gemisi, Ahmet Cemil’i, annesini ve Seher’i, Kızıldeniz’e götürmek üzere
yola çıkar.
Annesi ile
Seher’i yerlerine yerleştirdikten sonra yukarı çıkan Ahmet Cemil, güverte de
bütün hayatının muhasebesini yapar.
Bu siyah bir
gecedir. Birden aklına Tepebaşı Bahçesi’nde, Haliç’e bakarak seyrettiği mavi
gece ile yıldızlardan oluşan elmas yağmuru gelir.
Gözlerinin
önünde o mavi gece ile bu siyah gece karşı karşıya gelir. MAVİ ve SİYAH.
O vakit denize
bakar. Siyah bir deniz. Bu siyahlığın içine atlamak ve derinliklerine gitmek
ister. Dalgalar onu çağırır gibidir. Ancak o derinliklere girdiğinde huzura
kavuşacağını düşünür.
Evet, bir
karar atılımı, küçük bir hareketle vücudunu denizin derinliklerine bırakmayı
düşünürken bir sesle irkilir. Annesi yanı başında, neden yalnız oturduğunu
sorar. Annesine geleceğini söyleyerek, bu siyah geceden ayrılarak, annesini
izler.
~SON~
Romanın
Biçimsel İncelemesi
Halit Ziya’nın
Mai ve Siyah’ı, onun “İstanbul Dönemi” romanlarının ilkidir. Kent soylu
romantik aydın Ahmet Cemil’in düşleri ve düş kırıklıkları anlatılan romanın
çıkış noktası karşıtlıklardır.
Romanda
kahramanların yaşadıkları çevre, giyim kuşamları, davranış biçimleri, ruhsal
durumları, çoğu zaman birbiriyle ilişkili olarak ve ayrıntılı biçimde
betimlenmiştir.
19. yüzyıl
İstanbul’unun semtler, kişiler, gelenek ve görenekler bakımından kimi gerçek
çizgileri ve görüntüleri, eserde başarılı bir biçimde yerini almıştır.
Romanda Ahmet
Cemil’in iç dünyasından çok, iç dünyası sergilenmekte, diğer kahramanların da
ruh tahlilleri, duygu ve düşünce betimleri, fazlaca yer almaktadır.
Romana Has
Özellikler
Romanın adı
simgeseldir. Mai, romanın kahramanı, Ahmet Cemil’in umutlarını ve düşlerini,
siyah, bu umutlarının ve fantezilerinin kırılışını simgeler. Roman; mavi ve
siyah arasında bocalayan, ikilem içinde kalan, mücadele eden ve bu mücadeleden
yenik çıkan Ahmet Cemil’in yaşamından bir bölümü anlatır.
Romanda gerek
baş kahramanın canlandırılışında, gerek betimlemelerin şiirsel yapısında da
romantizmin etkisi görülür. Ayrıca Servet-i Fünun Topluluğu sanat anlayışının
da etkisi vardır.
Roman
Hakkındaki Eleştiriler
Yazar, zaman
zaman romancılık yönünü unutarak yada bunu yana iterek, bir edebiyat tarihçesi,
bir eleştirmen gibi davranmakta, o yıllarda yenilikçi Servet-i Fünun
Edebiyatı’nın karşıtı olan tutuculara karşı, kendi topluluklarının şiir ve
roman anlayışının bir tür savunmasını yapmaktadır. Bu hal kimi zaman bilimsel
bir edebiyat dersi niteliğinde, kimi zamanda Ahmet Cemil’le romanın olumsuz
kahramanlarından Raci arasındaki tartışmalarda kendisini göstermektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder