Yusuf Atılgan
Yapı Kredi Yayınları
/ EDEBİYAT / Roman
"Ne ölü, ne
sağ" bir yaşamın kahramanı Zebercet. Gözünü ilk açtığı ve yaşadığı Anayurt
Oteli'yle aynı kaderi paylaşıyor: Birbirine benzeyen geçici ilişkilerle geçen
günler, yalnız ve tek başına sürüklenen bir hayat.
Gecikmeli Ankara
treniyle gelen -adını bile bilmediğimiz- kadın otelde bir gece kalır ve
Zebercet'in de,
Anayurt Oteli'nin de sessiz akıp giden günlerinin içeriği değişir.
Küçük ayrıntıların
tekdüze şaşmazlığında nerdeyse takıntılarla sürüklenen bir yaşamın öfkesi de,
çaresizliği de büyük oluyor.
Türk edebiyatının
unutulmaz bir tipi ve unutulmaz bir mekanı.
Türkçe
112 s. -- 3. Hamur--
Ciltsiz -- 14 x 7 cm
İstanbul, 2001
KİTAP ÖZETİ:
Kitabın Konusu:
Yalnızlık üzerine yazılmış ilginç bir psikolojik öykü
Kitabın Özeti:
Gecikmeli Ankara
treniyle gelen kadının gittiği sabah; her şey o zaman başlamıştı, kim bilir
beklide, bitmişti o sabah kadının, küçük deri valizi, önü acık kahve rengi
paltosuyla hesabı ödeyip gider. Bir hafta içinde geri geleceğini söyler ve
bundan sonra otel katibi Zebercet’in bütün hayatı değişir. Günleri onu
beklemekle geçer
O sabah kadın
giderken bir adam gelir 50 – 60 yaşlarında emekli subay olduğunu söyler. Otele
girerken, kapıda, çıktığını gördüğü gecikmeli Ankara treni ile gelen kadının
odasına ister, ama kadın odasının bırakmamıştır. Öğleleri dışarı çıkar, gelince
de salonda oturur gazete yada kitabını okur. Arada bir, kapı açılınca başını
uzatır bakar.
Ertesi gün ve takip
eden birkaç gün, Zebercet gecikmeli Ankara treniyle gelen kadını bekler.
Vaktinin büyük bir kısmını kadının kaldığı odada geçirir. Sigara küllüğüne ve
boş çay bardağına terliklerin yerine bakarak kadın hakkında düşüncelere dalar.
O yatakta yatar ve onun unuttuğu havlu ile kurulanır. Aşık olmuştur sanki
Zebercet, ama bu biraz farklıdır. İlk defa böyle şeyler hisseder bir kadına
karşı. Eskiden sadece bir cinsellik öğesi olarak görürdü kadınları.
Yedi gün geçmiştir
gecikmeli Ankara treniyle gelen kandının gittiği günden bu yana emekli subay
olduğunu söyleyen adam elinde bir valizle iner aşağıya. Yedi günlük hesabı öder
ve acele ile gider. Her gün tıraş olurdu, ama o sabah aceleden olsa gerek tıraş
olmamıştı.
Zebercet o akşam on
yıldır ilk defa içkili bir aş evine gider birkaç ayyaş aralarında tartışır,
tartışma büyür kavgaya dönüşür polis gelir ortalığı yatıştırır ama yine de
gergin bir hava kalır aşevinde canı sıkılan Zebercet tam orayı terk edecekken
bir adamın arkadaşlarına horoz dövüşüne gideceğini söylediğini duyar.
Söylediğine göre büyük bir dövüş vardır o akşam. Kendisinden önce çıkan adamı
uzaktan uzağa takip eder Zebercet. Üzerinde büyük harflerle “HOROZCULAR
KAHVESİ” yazan kalabalık bir yere girerler kıyasıya bir dövüş vardır horozların
arasında. Dövüş bitince horozlardan teki boylu boyunca serilir yere, ölür. O
sırada hem içkinin hem de kalabalığın etkisi ile Zebercet’in başı döner. Ekrem
adında, çarşıda, soğuk demircide çalışan onyedi – onsekiz yaşlarında bir çocuk
yardım eder. Adını sorduğunda “Ahmet” der Zebercet çocuğa. Adıyla alay
etmesinden çekinir. Çocuk sinemaya gideceğini, isterse beraber
gidebileceklerini söyler. Filmi fazla beğenmez Zebercet. Gecikmeli Anakara
treniyle gelen kadını düşünür film boyunca. Bir hafta olmuştur gideli, neden
hâlâ gelmez?
Film bitince oğlanı
otelde misafir etmek gelir içinden, fakat güvenemez birkaç saat içinde tanıdığı
birine. Ayrılırlar, haftaya aynı gün aynı saat buluşacaklardır sinemada.
Zebercet otele döner.
Kitabın
Kahramanları:
Zebercet:
Orta boylu denemez;
kısa da değil. Askerliğindeki ölçülere göre boyu bir altmış iki, kilosu elli
dört. Şimdilerde, otuz üç yaşında, gene don-gömlek kantara çıksa elli altı yada
elli yedi kiloyu bulur. Başı bedenine göre büyükçe, alnı geniş; saçları, kaşları,
gözleri, bıyığı koyu kahverengi; yüzü kuru, biraz aşağıya çekik . Elleri küçük,
tırnakları kısa; omuzları, göğsü dar. 1930 yılı Kasımının 28’inde akşama doğru
ağrıları tutmuştur anasının. Yedi aylık olarak doğmuştur.
İlkokulu bitirdiği
yaz sünnet olmuştur. Gene o yaz anası ölür, ortaokula göndermez babası; askere
gidinceye değin sekiz yıl birlikte çekip çevirmişlerdir oteli. Askerliğini
bitirip geldikten iki ay sonra ölmüştür babası; otel başka ellere düşmesin diye
onun dönüşünü bekleyip de ölmüştür sanki.
Ortalıkçı Kadın:
Saçları kumral, gözleri koyu mavi. Yüzü uzun, burnunun ucu kalkık, ağzı
büyükçe, biraz dişlek, dudakları kalın. Orta boylu, balık etinde; bacakları az
eğri. Otuz beş yaşlarında. On yıl önce Sindelli’den dayısı olduğunu söyleyen
bir adam getirir onu. Uzak bir dağ köyüdür Sindelli. Otele pek gelen olmaz
oradan.
Başı bağlıdır hep;
yatakları düzeltir, ortalık siler, toz alır, günaşırı yemek yapar, pazarları
çamaşır yıkar, Zebercet’e ağa der. Çok konuşmaz.
O, ilk geldiği
günden itibaren, gündüzleri ortalıkta dolaşan, geceleri bitişik odada yatan
genç bir dişidir Zebercet için. Zebercet yatmaya giderken kadının odası önünde
duraksar, yatağında döne döne güç uyurdu ilk zamanlar. Sabahları onu uyandırmak
için girdiği eğri tavanlı küçük odada ağır bir koku olurdu. Pencereyi açar,
yatağın yanında durur, omuzlarından tutup sarsarken yanlışlıkla olmuş gibi
memelerini ellerdi.
Gecikmeli Ankara
Treniyle Gelen Kadın:
Yirmi altı
yaşlarında. Uzunca boylu, göğüslü. Saçları, gözleri kara; kirpikleri uzun,
kaşları biraz alınmış. Burnu sivri, dudakları ince. Yüzü gergin, esmer.
Emekli Subay
Olduğunu Söyleyen Adam:
Orta boylu, tıknaz.
Saçları, oldukça kırarmış. Yeşil gözlü/ gür kaşlı. Yüzü etli, dudakları ince.
Geldiği sabah defterin üstüne bırakıp öğleyin aldığı nüfus kağıdına göre soyadı
Görgün, adı Mahmut, baba adı Abdullah/ ana adı Fatma/ doğum yeri Erzincan,
doğum yılı bin üç yüz yirmi yedi.
Ahmet Efendi
(Zebercet’in Babası):
Nüfus katibiymiş.
Seferberlikte askere almamışlar. Adana’dan gelmiş. Babası kiralık bir otel
işletirmiş orada. Okuldayken bir öğle sonu hafif bir depremde otel çökmüş.
Babası, anası, biri kız biri oğlan iki küçük kardeşi yıkıntı altında ölmüşler.
Okulu bırakmış; halasının evinde kalmış bir süre. Bir otelde çalışmış; Nüfus’a
girmiş. Buraya geldikten az sonra Rüstem Bey’le tanışmışlar üçüncü kızının
nüfus kağıdı çıkarılırken. Kimi geceler kahvede dolaşmaca tavla oynarlarmış.
Evlenmesine bir arkadaşı önayak olmuş. Bir akşam konakta yemeğe çağrılmış; kapı
aralığından Saide Hanım’a (Zebercet’in anası) göstermişler. ‘Olur’ demiş;
Yunan gelmezden bir yıl önce evlenmişler. Otuz iki yaşındaymış Saide Hanım;
Ahmet Efendi yirmi sekiz.
Kedi (Ara sıra
kişileştiriliyor): Erkek. Kara. Zebercet’in döneminde ikinci kedi. Uç yıl önce
babasıyla kasabadaki eski anıtları görmeye geldiklerinde iki gece otelde kalan,
çantasında hep birkaç atkestanesi bulunan, uzun boylu bir genç kız adım Karamık
koymuştu; ama kimse -söylemiyor.
Kitabın Yorumu:
yazar düşman elindeyken belirli bir direnme göstermemiş kasaba yada kentlerde
kurtuluşun ilk yıllarındaki utançlı yurtseverlik coşkusunun etkisine bağlıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder